OTELDE TEMIZLIK KAVRAMI

Yazar tarih Eki 15th, 2008

TEMIZLIK KAVRAMI

Temizlik, yüzeyler üzerindeki kir ve yabancı maddelerin uzaklaştırılmasıdır. Yabancı madde; çalışılan materyal üzerine mekanik yada kimyasal bakımdan zararlı etkiler yapan ve materyalin görüntüsü bozan maddeler olarak tanımlanmaktadır.
Temizlik, yüzey değerlerinin korunması, güzelleştirilmesi, miktarların temizlenmesi ve kullanma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla yapılmaktadır.
TEMİZLİK YÖNTEMLERİ
Temizlik yöntemi, temizlik işlemi sırasında, çalışan kişinin amaca yönelik olarak, materyale zarar vermeden yabancı maddeleri ortamdan uzaklaştırmak için kullanılan süreçtir. Bir temizlik yöntemi mümkün olduğu kadar etkili olmalıdır. Yani, temizlenmiş materyale zarar verme yabancı maddelerin tamamının ortamdan uzaklaştırılması gereklidir. Ayrıca, kullanılan yöntemin ucuz ve işgücü açısından da optimal olması gerekir. Uygun temizlik yönteminin belirlenmesi için, temizlik maddelerinin kimyasının, işgücü, zaman, kullanılan makine ve gereçlerin özeliklerinin ve bunların kullanım miktarın bilinmesi gerekmektedir.
Temizlik yöntemleri şu kriterlere göre gruplanabilir.
Zaman Bağlı Temizlik
- Günlük temizlik,
- Aylık temizlik,
- Sezonluk temizlik
Günlük Temizlik
Otelde rutin olarak yapılan işlerdir. Bu iş grubu içerisinde yer, konular şöyle sıralanmaktadır.
Satılmayan odaların kontrolü
- Müşteriye ait eşyaların düzenlenmesi,
- Kirli çamaşırların toplanması,
- Yatağı n yapılması,
- Banyonun temizliği,
- Zeminin temizliği (elektrik süpürgesi ile),
- Odanın tozunun alınması,
- Kat ofisinin temizlenmesi,
- Kirlilerin teslim edilip bir gün sonraki temiz takımların alınması,
- Satılmamış odaların toz denetimleri,
- Oda arızalarının yaptırılmasının izlenmesi ve denetimi.
Haftalık Temizlik devamı »

OTELDE VE MUTFAKTA GÜVENLİK

Yazar tarih Eki 14th, 2008

(1) Yiyecek servisinde güvenlik:

(a) Yapılan bir araştırma, yemek servislerindeki kazaların %83? ünün dikkatsizlik, görevlinin işini yaparken aceleci davranması, işine başlarken gerekli ve doğru bilgiyi tam olarak almamasının olduğunu ortaya koymaktadır.

(b) Bu kazaların;

(I) %34? ü yemek servisi sırasında,

(II) %21? i pişirmeden önceki hazırlıklar sırasında,

(III) %16? sı araç-gereçlerden,

(IV) %12?si ise pişirme sırasında olmaktadır.

(c) Dolayısıyla alınacak önlemlere verilecek ağırlık da bu oranlarla paralellik kuracak biçimde olmalıdır.
(ç) Yemek servisinin, sürekli idarenin istediği kadar sağlıklı, temiz olması gerektiği söylenir. Bundan dolayı güvenlik de aynı derecede olmalı, en büyük sorumluğu idare yüklenmelidir. Görevliler, idarenin olumlu çabalarına tanık olur, iyi bir güvenlik programına yürürlüğü koyma gayret ve iyi niyetini görürse, kısa bir süre için azla da yetinebilir. Çünkü daha çok sıhhi önlemler talep etme hakları vardır.
(d) Bölümlerdeki bütün bireylere güvenlikle ilgili belli bir sorumluluk verilmesi önerilen bir yoldur. İdare ayrıca güvenlik planları, eğitim ve acil yardım planları kurmalı, personeli güvenlik konusunda eğitmek için zaman ayırmalıdır.
(e) Sağlıklı bir güvenlik programı kurmak için aşağıdaki adımlar öne sürülebilir. devamı »

OSMANLI MUTFAGINDA KULLANILAN SOFRA GERECLERI

Yazar tarih Eki 13th, 2008

Osmanlı mutfağında kullanılan malzemeler hakkında arşiv belgeleri, tarihi kaynaklar ve batılı gezginlerin seyahatnamelerinden gerekli bilgileri sağlamak mümkündür. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden kısa bir süre sonra inşa edilerek 19. Yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı Devletinin hem idari yönetim merkezi, hem de padişahların ikametgahı olan Topkapı Sarayı’nın mutfakları ve koleksiyonlarında bulunan mutfak malzemeleri, belge ve kaynaklardaki kayıtların maddi kalıntılarıdır.

Topkapı Sarayı Mutfakları
Topkapı Sarayı’nın inşa edildiği Fatih devrinden itibaren yemekler Matbah-ı Amire adı verilen mutfaklarda pişirilmekteydi. Topkapı Sarayı mutfakları ile bağlı birimleri, ikinci avlunun doğu kenarı boyunca uzanan revakların arkasındaki uzun mekanda yeralır. Mutfakların Fatih devrinde dört kubbeli olarak yapıldığı, artan Saray halkının ihtiyacını karşılamak üzere K’nuni devrinde altı kubbeli Has Mutfak ile Helv’hane bölümlerinin eklendiği, 1574 yılında çıkan büyük yangından sonra, ki bu yangının kebap çevirirken t’bedeki (tavadaki) yağın tutuşmasından çıktığı yazılır. Baş Mimar Sinan tarafından eski planına sadık kalınarak genişletilip yenilendiği bilinir. İkişer kubbe ile örtülü on gözden oluşan mutfaklarda sultanlar ve hiyerarşik olarak tüm Saray halkına yemek pişirilmekteydi.. Güneyden başlamak üzere ilk mutfak sultana aitti. Bunu valide sultan ve padişahın kızları, padişahın kadınları, kapı ağası, divan-ı hümayun, enderundaki akhadımlar ve içoğlanlar, alt tabakadaki saray memurları, cariyeler ve hizmetçi kadınlar, divan-ı hümayuna hizmet verenler için çalışan mutfaklar izler. Onuncu mutfak, Türk mutfağında önemli bir yeri olan çeşitli tatlı, reçel ve şerbetlerin hazırlandığı helvahane idi.

En başta yer alan padişah mutfağında tek kişilik ve çok çeşitli yemek hazırlanırdı. Serçini de denilen başaşçı 12 usta aşçı ile birlikte padişahın yemeğini hazırlardı. Serçini aynı zamanda padişahın sofrasında ve elçi kabullerinde Divan’da kullanılan porselen yemek takımlarından da sorumluydu.

Sarayın hiyerarşik düzenlemesinde üçüncü sırada yer alan Kilercibaşı, enderun ve ikinci avludaki mutfaklar ile kilerlerin, kiler koğuşu içoğlanların ve Saray’ın dış teşkilatına bağlı tüm mutfak görevlilerinin amiriydi. Diğer taraftan padişahın yemeğinin pişirilmesi ile ilgilenmek, sofrasını kurarak yemesine nezaret etmek; reçel, şurup, şerbet, macun ve tatlı türü yiyeceklerini hazırlatmak; turşu, baharat vs. muhafaza etmek, padişah yemek yemeden önce yemeğinden kontrol için tatmak kilercibaşının görevleri idi. Topkapı Sarayı’nda bugünkü idari binasının olduğu yerde bulunan kiler koğuşunun bir kısmında, padişah sofrasında kullanılan altın, gümüş porselen gibi değerli kaplar ile az bulunur yiyeceklerin depolandığı, şerbetler ve çeşitli şurupların hazırlandığı anlaşılır.

Saray mutfaklarında 15-20 başaşçı olup, aşçıbaşlar dönüşümlü olarak 60 aşçı ve 200 yardımcı ile birlikte çalışıyorlardı. Mutfakların sorumlusu, vezir rütbesine yakın derecede yüksek bir devlet memuru olan Matbah-ı Amire eminiydi. Helvahanenin başında ise helvacıbaşı kalabalık bir ekible görev yapardı. Tüm bu teşkilatın azil ve tayinleri enderundaki kilercibaşının yönetimi altındaydı..

Mutfaklarda pişirilen yemekler acemi oğlan ve tablak’r adı verilen aşçı yamakları tarafından siniler içerisinde hareme, enderuna, divana götürülürdü. Padişahın yemeği de yine bunlar tarafından B’b'üs Saade’ye kadar getirilerek enderunun kiler koğuşundaki içoğlanlara teslim edilirdi.

Bazı kaynaklar, sadece padişahın yemeklerinin pişirildiği ‘kuşhane mutfağı’ adında ikinci bir mutfaktan sözetmektedir. Harem’in enderuna açılan kuşhane kapısının üzerindeki 1147 (1734-35) tarihli kit’bede Sultan I. Mahmud’un kuşhane mutfağını tamir ettirdiği yazılıdır. Harem’in kuşhane kapısının sol tarafındaki ocaklı ve tezgahlı küçük taş odanın kapısı, Harem;’deki altın yola açılmakta olup, kuşhane mutfağı olabileceği düşünülmektedir. Ar’, kuşhane mutfağının zülüflü baltacılardan seçilmiş, yemek pişirmekte usta iki görevlisi bulunduğunu, bunlardan birincisine “kuşçubaşı”, diğerine ise “ikinci” denildiğini yazmaktadır. Kuşhane Mutfağı, padişaha gece hizmet veren, sadece kuş pişirilen küçük ve sembolik bir mutfak olmalıdır.

Günümüzün Topkapı Sarayı’nda orijinal malzemesi ve teşhiriyle Helvahane, Çin porselenlerinin sergilendiği mutfaklardaki vitrinlerin arkasında kalan ocaklar, Harem’de Cariyeler Taşlığına giden koridorun solundaki yemek sinilerinin konduğu setler, saray mutfağı ve yemek kültürüyle ilgili izlerdir.

Osmanlı Kaynakları ve Belgelerinde Mutfak Eşyaları:
Osmanlıların kullandıkları yemek ve sofra gereçlerinin isimlerini, bazılarının hangi yiyecekler için kullandıklarını Saray arşivindeki belgelerden öğreniyoruz. 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadarki çeşitli defter ve belgelerde geçen mutfak kapları, aslında Osmanlı yemek türleri ve sofra adetleriyle birlikte değerlendirilmelidir. Yerde oturarak yemek yeme geleneği sinileri; sofradaki herkesin aynı kaptan yeme geleneği büyük boyutlu kapları; çorsa, hoşaf, şerbet gibi çoklukla tüketilen sıvı gıdalar değişik isimlerle anılan kase türlerini; yemekten sonra kahve geleneği fincan, kahve ibriği, kahve stilinden oluşan kahve takımlarını; yenilen yemeğin gülsuyu ve güzel koku ile bitirilmesi de gülabdan ve buhurdanları doğurmuştur. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak için leğen ve ibrik, kurulanmak için peşkir, peçete yerine kullanmak için de makramalar, yemek ve sofralarda kullanılan diğer gereçlerdir.

Arşiv belgelerinde (mutfak masraf, sayım, muhallefet, hediye defterleri gibi) sık sık isimleri geçen kap türleri şunlardır: Tabak, kase, üsküre, çanak, bardak, yatuk, badye, kuze (su testisi), ibrik, leğen, buhurdan, gülabdan, yekmürdi, matara, kavanoz, sürahi, fincan, fincan tabağı, ayaklı çanak, anberdan, memekten (tuzluk), iftar tabağı, çay ibriği, kumkuma, zemzemiye, tatlı tabağı, meyveden, çorba tası, tabe, (tava), yayuk, yemek kaşığı, hoşab kasesi, şerbet kasesi, hoşab üsküresi, şerbet fincanı. Bunlardan Çin porselenleri fağfur/fağfuri ya da mertebani, İznik seramikleri için ya da İznik, metal olanlar altun/sim, mücevherli olanlar murassa, Avrupa porselenleri Saksonyakari/Beçkari isimleriyle birbirlerinden ayrılmışlardır. Kumkuma, yayuk, yekmürdi gibi bazı kap türlerinin biçimleri tam olarak bilinmemekle birlikte, genellikle yemek kültürüne uygun formlar olduğu düşünülmektedir.

Arşiv belgelerinde adları geçen sofra gereçlerinin kullanımı ile ilgili kaynaklar vardır. Fatih Sultan Mehmet’in 1457 (h. 861) yılında, Edirne’de şehzadeleri sultan Beyazid ve Sultan Mustafa için düzenlettiği sünnet düğününde fağfuri üskürelerle şerbet sunulduğu Tursun Bey tarihinde yazılıdır. IV. Mehmed’in, şehzadeleri II. Mustafa ve III. Ahmet için 1675 yılında Edirne’de yapılan sünnet düğününde verilecek ziyafetlerde kullanılmak üzere, İstanbul’dan ikibin küçük iki yüz büyük bakır sahan istenmiştir. 1568 tarihli Divan-ı Hümayun defterinden Hazine’deki gümüş sininin elçi geldiği zaman çıkarıldığını, yemeğin bu sini üzerinde yenildiğini öğreniyoruz. Her yıl surre alayının gidişinde verilen ziyafetle ilgili bir belgede (Topkapı Sarayı Arşivi, D. 6835), kullanılan eşyalardan bazılarının isimleri sıralanmıştır. bU listede gümüş leğen-ibrik, hoşaf tası, tas tabağı, buhurdanlık, gülabdanlık, şamdan, kahve tabağı; bakır hoşaf tası; fağfuri kase; hangi madenden yapıldığı yazılmayan ta’am (yemek) sinisi, el leğeni ve ibrik, yoğurt tası ve tabağı, turşu tası ve tepsi, ateş kapı; su peşkiri, kebir makreme (havlu), yemek makremesi ve yağ makremesi gibi yemek esnasında kullanılan malzemelerden örnekler görülmektedir.

Arşiv belgelerinde adları geçen bu kapların kullanışı hakkındaki en önemli görsel kaynaklar Topkapı Sarayı Kütüphanesinde bulunan minyatürlü Osmanlı el yazması iki surnamedir. Bunlardan ilki (H. 1344), Sultan III. Murad’ın oğlu şehzade Mehmed’in 1582 yılında yapılan ve 52 gün 52 gece süren sünnet düğününü anlatmaktadır. Çok sayıda minyatürün bulunduğu eserde metal ve seramik-porselen kap biçimleri çoklukla resmedilmiştir. Tabaklar, kavanozlar, sahanlar, fincanlar, tepsiler, kaseler, tencereler sıklıkla kullanılan formlardır. Helvacıların geçişini konu alan sahnede (yaprak 51a), olasılıkla bakır bir tencerede uzun saplı bir kepçe ile helva yapıldığı görülmektedir. Bu düğünle ilgili olarak tarihçi Selaniki, at meydanının güney tarafında devlete ait fırının önünde ocak ve mutfaklar yapıldığını, mutfakların binbeşyüz parça büyük kazan ve tepsiyle donatıldığını yazmaktadır. Düğünde verilecek ziyafetlerde kullanılmak üzere Hazine’den, Matbah-ı Amire kilerinden ve çini ambalarından beyaz, yeşil, zeytuni, alaca, açık mavi Çin porseleni ve İznik çinisi sahan ve tabaklar çıkarıldığını; bu kapların yetmeyeceği düşünülerek ayrıca çarşıdan 237 İznik sahan, 204 İznik tabak, 100 İznik üsküre satın alındığını yine Selaniki’den öğreniyoruz.

İkinci surname III. Ahmed’in dört şehzadesinin sünnet düğününü konu eden Surname-i Vehbi adlı minyatürlü el yazmadır (A. 3593). 1720 yılında gerçekleşen ve 15 gün 15 gece süren düğünle ilgili bu yazmada Levni tarafından yapılan 137 minyatür bulunur.

Minyatürlerdeki bütün ziyafet sahnelerinde çift yuvarlak sini/masa şemasının tekrarlandığı görülmektedir. Kapalı metal tabak, kase ve sahanlar, mavi beyaz kase ve tabaklar (Çin porseleni mi İznik seramiği mi olduğu anlaşılmamaktadır), mücevherli porselen kaplar, genellikle bir tepsi içinde takım olarak buhurdan ve gülabdanlar, sürahiler, kaşıklar, gümüş leğen ve ibrikler, fincanlar çoklukla resmedilen kap türlerini oluşturur. Sur emini ve yardımcıları bu düğün için imparatorluğun her köşesinde malzeme tedarik etmeye çalışmış ve kısa sürede yemek masası yerine kullanılacak on bin büyük tahta sini, tatlı dağıtmak üzere bin küçük tepsi, on bin sürahi, şerbet, bin ördek, sekiz bin tavuk, iki bin hindi, üç bin horoz, iki bin güvercin, onbeş bin yağ kandili ve gece eğlencelerinde etrafı aydınlatacak mahyalar için on bin yağ çanağı bulunmuştur.

Topkapı Sarayı kütüphanesinde bu surnamenin bir nüshası daha vardır (A. 3594). Vezir-i Azam Damat İbrahim Paşa için hazırlandığı sanılan bu nüshanın 140 minyatürlü yaprağı Levni okuluna mensup bir sanatçı tarafından yapılmıştır. Ziyafet sahneleri Levni’nin surnamesi ile aynı şemayı gösterir.

Her iki surnamede de çanak yağması sahnesi resmedilmiştir. Çanak yağması, düğünlerde halka ve yeniçerilere verilen yemek ziyafetidir. Meydana dizilen çok sayıda tabak ve kaseler, içindeki yemeklerle birlikte yağma ettirilmektedir. Çanak yağması konulu minyatürlerdeki kap kacağın türü belli olmamakla birlikte, genellikle pişmiş toprak veya bakır kapların kullanıldığı sanılmaktadır.

Topkapı Sarayı Koleksiyonlarındaki Mutfak Eşyaları:
Saray’ın 10.358 parçadan oluşan Çin porselenleri koleksiyonu, sultanların porselen kaplara duydukları ilgi ve beğeni ile açıklanabilir. Osmanlı hanedanının daha Topkapı sarayı inşa edilmeden önce, Edirne Sarayında Çin porseleni kaplar kullanıldığı bilinir (bkz. dipnot 6). Çin’de üretilerek 13. yüzyıldan itibaren İslam ülkelerine ve Ortadoğuya ihraç edilen Çin porselenleri, Osmanlı saray ve konaklarında da tercih edilerek kullanılmıştır. Osmanlı belgelerinde mertebani olarak geçen seladon kapların içine konulan zehirli belli ettiği inancı, bu tercihin sebebi olabilir. Topkapı Sarayı’nın inşa edilişinden itibaren biriktirilen, 16. yüzyıldan sonra sayısı sürekli artan Çin porselenleri islam ülkeleri için üretilen ihraç malları olduğundan, Osmanlı yemek ve sofralarına uygun biçim ve büyüklükte yapılmışlardır. Koleksiyonda çok sayıda büyük boyutlu tabak ve kaseler yeralmaktadır. Bazı kaselerin porselen kapaklı olmasına karşılık, çok sayıda kase ve tabağın üzerini tombak kapaklar örtüldüğü bilinmektedir. Fincanlar, leğen ve ibrikler, buhurdan ve gülabdanlar, sürahiler, mataralar bu koleksiyonun diğer önemli gruplarıdır.

Çin porselenlerinin kullanılması ile ilgili tarihi kaynaklar bilgiler verir. Covel, Edirne’de vezirin onuruna verdiği yemeği anlatırken servisin pahalı kaplarla yapıldığını, mertabani ve fağfur kaplar ile şerbet ve kahve fincanları kullanıldığını yazar. D’Ohsson, Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra bütün padişahların sadece porselen kullanıldıklarını, bugün de bütün resmi yemeklerde Çin’in yeşil porselenlerinin kullanıldığını anlatır. Thevenot, “Saray’dan yeni çıkmış olan bir içoğlandan öğrendiğime göre, hükümdara yemekler porselenden daha kıymetli, Çin toprağından yapılmış ve zehire karşı panzehir olan kaplarda verildi. Ayrıca O’nun (Kanuni) altınla kaplı (altın yazdızlı gümüş veya bakır) elli tane tabağı vardır… Bahçelerde veya eğlence yerlerinde verilen fevkalede ziyafetlerde tıpkı elçilere hükümdar tarafından kabul edilmeden önce Divanhane’de verilenlerde olduğu gibi, porselenden ve topraktan kaplar kullanılırdı…” sözleriyle Çin porselenlerinin kullanımı konusunda bilgiler verir.

Çin porselenlerinin kırılanlarının tamir edilmesi veya Osmanlı metal işçiliği ile yeni işlevler kazandırılarak tekrar kullanılması Çin porselenlerine verilen önemi gösterir. Evliya Çelebi tüccarlar loncasında yirmibeş onarım ustasının olduğunu, kırık porselenlerin kenetlenerek tamir edildiğini, bunu yapan on atelyenin bulunduğunu yazar. Saray koleksiyonunda bu şekilde tamir edilmiş Çin porseleni kaplar halen mevcuttur.

Arşiv belgelerinde isimleri geçmekle birlikte saray koleksiyonlarında İznik seramikleri bulunmaz, bunun nedeni pahalı ve dayanıklı olan Çin porselenlerinin her zaman daha iyi korunması ve tercih edilmesi olmalıdır. Ancak Saray dışında İznik seramikleri sevilerek kullanılmıştır.

Saray mutfaklarında ikinci önemli grubu bakır ve tombak eşyalar oluşturur. Kazanlar, dövme yuvarlak tipli helva tencereler, kapaklı tencereler, değişik boyutlarda kapaklı sahanlar, tavalar, fırın kürekleri ve maşalar, ibrik ve leğenler, büyük siniler, tepsiler, kahve takımları (kahve stili ve ibrikleri, kahve kavurma tavaları, fincan zarfları, değirmenler), taslar, güğümler (sahlep, aşure, süt, su için) havan ve kantarlar, kepçe ve kevgirler, sayısı 2000 civarında olan bu koleksiyonun önemli parçalarıdır. XVI. yüzyılda İstanbul’u ve Anadolu’yu ziyaret eden Hans Dernschwam, Türklerin yemeği yerdi oturarak yediklerini, yere deri bir sofra yaydıklarını, üzerine tahta ve kalaylanmış bakır bir sini oturttuklarını, sininin üzerine 2-3 kap yemek, ekmek ve kaşık koyduklarını, dizler üzerine de bir peşkir örttüklerini yazar. Ayrıca kapaklı pırıl pırıl kalaylı bakır çukur sahanların İstanbul’da kullanılmasının âdet olduğundan sözeden Dernschwam, bu kapakların şeklini de çizerek göstermiştir.

Bakır koleksiyonu içinde, 17-19. yüzyıllar arasına tarihlenen yaklaşık 400 parça tombak eser vardır. Bakır üzerine civa ve altın yaldızla yapılan tombak eserler, altın gibi görünümleri ile saray ve konaklarda sevilerek kullanılmışlardır. Bakır kaplarla hemen hemen aynı formlarda yapılan tombak eserler arasında çoğunluğu buhurdan ve gülabdanlar ile kapaklı tas ve sahanlar, şerbet güğümleri, ibrik ve leğenler oluşturur. Porselen kapların üzerine tombak kapakların örtüldüğü minyatürlerden bilindiği gibi, koleksiyondaki kapak sayısından da anlaşılmaktadır.

Pişmiş toprak kapaklı tencere ve çömlekler, helva dağıtımında kullanılan helva güveçleri, büyük erzak küpleri; mermer tabak, tepsi, bardak ve şekerlikler; bronz havan ve ağırlıklar bu koleksiyonun diğer önemli eşyalarıdır.

Hazine ve gümüş koleksiyonlarındaki altın ve gümüş kaplarda sultan ve üst düzey saraylıların yemek yedikleri bilinir. Ancak şer’i kanunlara göre altın ve gümüş kaplarla yemek yeme yasaklandığından, sultanların sarı Çin porselenleri kullandıkları anlaşılmaktadır. Divan-ı Hümayun’dan çıkan H. 1204 tarihli bir hükümle ilgili vesika altın ve gümüş kapların kullanılmasının yasaklanmasıyla ilgilidir. M. Baudier konuyla ilgili olarak şu bilgileri verir: “…Padişah yemek esnasında envai meyva suyu, limon suyu ve şekerle yapılmış bir içki (şerbet) içer. O bu içkiyi murassa ayaklı bir zarf içine konulmuş porselenden veya Hindistan cevizi kabuğundan küçük bir kaseden tahta kaşıkla içer… Ramazan günlerinde hiçbir altın kap kullanılmaz, yemekler çok değerli ve nadir sarı porselen kaplara konulur”.

Sultan II. Beyazid zamanında konulan altın ve gümüş kaplarda yemek âdetinin en geç III. Murad devrinde kaldırıldığı ve porselen kaplara geçildiği söylenmekle birlikte, koleksiyonlarda bulunan altın ve gümüş mutfak eşyalarından bu yasağa tümüyle uyulmadığı anlaşılır. Divan’a elçi geldiğinde gümüş sini çıkarıldığı bilinir.

17. yüzyılda Topkapı Sarayında içoğlanı olan Bobovi, sultanın yemeğini şöyle anlatır: Sultan Hasoda veya bahçede tek başına yemek yer; yemekte haşlanmış, fırında baharatlı veya kebap yapılmış koyun, çeşitli ızgara etler (koyun, kuşlar, güvercin vs.) en ünlüsü baklava olan tatlılar, muhallebi, sütlaç bulunur; yemekte su içilmez, bunun yerine yedikten sonra büyük bir kap hoşaf içilir. Yemek sırasında dilsiz ve cüceler padişahı eğlendirirler; tüm yemekler seladon kaplarla sunulur, içecekler için metal bardaklar kullanılır, çatal yerine kullanılan eller yemekten sonra sabunla yıkanır; yemekten sonra küçük yudumlarla sıcak kahve içilir ve son olarak amber ve öd ağacından buhur yapılır. Padişahlar altın ve gümüş kaplarda yemek yemez, çünkü şeriat kurallarına göre bu kaplar erkeklere yasak, ancak kadınların yemeleri serbesttir.

Kaynaklara göre Topkapı Sarayı’nda, biri sabah ile arasında kuşluk, diğeri hava kararmadan önce akşam olmak üzere, günde iki kez yemek yenilir. Yemekler, bağdaş kurmuş olarak yerden hafif yükseltilmiş sinilerde yenir, yemekten önce ve sonra eller ibrik-leğen takımı ile yıkanır ve peşkirle kurulanırdı. Yemek sırasında makrama denilen ve peçete yerine geçen örtüler kullanılırdı. Makramalar tek tek kullanılabildiği gibi, sini etrafındaki kişilerin tümünün örttüğü 3-4 m. uzunluğundaki dolama türleri de kullanılabilmekteydi. Sofradaki herkes sinilerin ortasına konulan tek bir kaptan yerdi yemekte sadece kaşık kullanılır, çatal ve bıçak kullanılmaz, sağ elin üç parmağı ile yemek yenirdi. Yemeğin çeşitine uygun olarak kaşıkların biçim ve boyutları farklılık gösterirdi. Yemekte su içilmediği için su takımı konulmaz, yemek sonrasında şerbet veya hoşaf içilirdi. Genellikle konuşulmadan yenen yemeğin ardından bir seramoni halinde buhur, gülsuyu ve kahve verilmesi âdetti. Gülsuyu ve buhur, özellikle yemekten sonra kullanılan en önemli kokulardı. Bu kokular için hazırlanmış porselen, tombak, gümüş veya cam gülabdan ve buhurdanlar, Saray koleksiyonunda çokça bulunurlar.

Osmanlıdaki batılılaşma süreci ile birlikte, 18. yüzyıldan itibaren Çin porselenlerinin yerini Avrupa porselenleri almıştır. Saray koleksiyonundaki 5000′i aşan Avrupa porseleni yemek takımları bu değişimin bariz kanıtıdır. Alman, Viyana, Fransız, Rus porselen ve fayanslarından oluşan bu sofra takımları da Osmanlı zevkine uygun ihrac mallarıdır.

19. yüzyılda Beykoz ve Yıldız porselen fabrikalarında üretilen ilk Osmanlı üretimi ise günlük kullanımdan çok hediye ve süs amaçlı yapıldığından sofralarda çok fazla kullanılmamıştır.

Saray Dışında Kullanılan Sofra Gereçleri:
Osmanlı saraylarında görülen mutfak ve sofra takımlarının, Saray erkanı ve yakınlarından oluşan zengin konaklarda da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Muhallefet ölen veya azledilen saray ve devlet görevlilerinin eşyalarının saraya maledilmesi sistemi gereğince, 19.000′i aşkın Çin ve Avrupa porseleninin saraya geri dönmesi muhallefet defterlerinden tespit edilmiştir. Bu sayı saray dışındaki sofra gereçlerinin saraydan pek farklı olmadığını gösterir. 1716 yılında İstanbul’a gelen İngiliz elçisinin eşi Lady Montagu, Sultan Mustafa’nın gözdesi Hafize Sultan’ın onuruna verdiği ziyafeti “Şerbet Çin porseleni kaplar içinde getirildi. Ancak kapaklarıyla fincan tabakları som altındandı. Yemekten sonra istemeyerek kullandığı peçetelere benzeyen el silme bezleriyle altın bir leğen içerisinde su getirildi ve altın tabaklı porselen fincanlarla kahve servisi yapıldı” diye anlatmaktadır.

İmarathanelerde, kervansaraylarda ve evlerde kullanılan sofra gereçleri ise, ekonomik duruma parale olarak fazla çeşitlilik göstermez. Kalaylanmış bakır ve pişmiş toprak kaplar, tahta kaşıklar, tahta ve bakır siniler, yemek çeşiti de azalan sofralarda kullanılan sofra gereçleridir

T.C.KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI RESMİ SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.

ONBURONUN DEKORASYONU

Yazar tarih Eki 13th, 2008

RENKLERİN DİLİ
Yaşadığımız ortamı güzelleştiren, dünyamıza bambaşka anlamlar katan renkler insanları psikolojik olarak etkiler. Hatta ilginç serüvenler bile yaşatırlar. Her rengin kendine özgü bir dili vardır. Bu nedenle renkler birbirinden farklı şeyler ifade eder. Farklı bir iletişim kurmak için, renklerin dilini öğrenmeye ne dersiniz?

SARI————- Dikkat
BEYAZ ———–Saflık Temizlik
KIRMIZI ———-Aşk
Mavi ————Yumuşak Başlılık
Mor ————-NEVROTİK
Pembe———– Şefkat
Siyah ————Üzüntü
Yeşil ————Ümit ve Istikbal

BEYAZ

 

Beyaz, istikrarı, devamlılığı, masumiyeti ve saflığı simgeler. Bu yüzden üzerinde fazla şaibeler olanların, beyaz ağırlıklı kıyafetleri seçmelerinde yarar var. Beyaz giysiler sizin temiz olduğunuz imajını verir. Beyaz Kova burcunun rengidir. devamı »

MANGANEZ İN VUCUTTA DAGILIMI

Yazar tarih Eki 13th, 2008

 

Vücutta Dağılımı ve Görevi

Yetişkin insan vücudunda ortalama 12-20 mg. kadar manganez bulunur.Manganez, en çok kemiklerde, karaciğerde, pankreasta, hipofiz bezinde, ve meme bezlerinde bulunur; akciğer, kas, ve bağ dokuda çok azdır. Dokulardaki manganez miktarının oldukça durağan olduğu bilinmektedir. Hücrede, manganezin daha çok çekirdekte ve stoplazmadaki canlı birimlerde bulunduğu anlaşılmıştır.Manganez glutamin sentetaz, piruvat karboksilaz, aynı zamanda kofaktör olarak çinkoyu da kullanan süperoksit dismutaz gibi enzimlerin bileşiminde bulunur.Bu enzimlerin bazıları bağ dokunun oluşumu, büyüme, lipit karbonhidrat metabolizması için gereklidir.Mn içeren süperoksit dimutas hücreyi kimyasal ve radyasyonun oluşturduğu karsinojenesizden korur.Serum Mn. ile süperoksit dismutas aktivitesi arasında doğrusal ilinti bulunmuştur.Bu enzimlerin bazıları ile manganez bir kısım metal iyonlarının aktivitasyonunu sağlar.Bazı temel enzim tepkimelerinde magnezyum ile birlikte çalışır. Diyetle alınan manganezin insanlarda emilimi azdır ve ortalama %6 olarak bildirilmiştir.Manganez yetersizliği tanımlanamamıştır.Bilinen görevi bazı enzimleri etkinliğini arttırmasıyla ilgilidir.Dipeptidas, karboksipeptidas enzimleri; yağ asitleri metabolizması; kolesterol senteziyle ilgili bazı enzimlerin; üre senteziyle ilgili olan arginaz enziminin etkinliğini arttırdığı belirlenmiştir.Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda düşük miktarda manganez alınmasında kemik metabolizmasında bozukluklar meydana gelmektedir.Laboratuar hayvanlarında; büyüme geriliği,kemiklerde yapısal ve kimyasal anormallikler, dişilerde kısırlık ve lipit metabolizmasında bozukluklar şeklinde yetersizlik belirtileri oluşturulmuştur.Kuşlarda ve tavuklarda manganez yetersizliğinde kemik anormallikleri görülmüştür.Kemiklerdeki anormalliklerin mukopolisakkaritlerin sentezindeki bozukluktan ileri geldiği sanılmaktadır.Yetersizlikler manganez verilmekle iyileştirilmektedir.

İnvitro çalışmalardaki, manganezin, magnezyumun etkilediği deoksiribonükleas, fosfataz, arginaz, eksopeptidas, dipeptidas ve sistein disülfidiraz enzimlerinin aktivitesini arttırdığı bulunmuştur.
Demir yetersizliğinde manganez emilimi artmaktadır. Kana emilen 2 değerli manganez, 3 değerli manganeze okside olarak beta-1- globuline bağlanarak taşınır. Transferinin manganeze taşıdığı bildirilmiştir.Hücre içi ve dışı sıvılardaki manganez dinamik dengededir. Safra ile bir miktarı salgılanır ve tekrar geri emilir.

Kaynakları ve İhtiyaç

Manganez, daha çok bitkisel besinlerde bulunur. En iyi kaynakları fındık, fıstık, ceviz, çay, kuru baklagiller, tahıl taneleri ve bunların öz embriyo kısımları ve yapraklı besinlerdir.Öğütme sırasında tahıl tanelerinin embriyosu alınırsa manganezde önemli kayıplar olabilir. Yeşil yapraklı sebze ve meyveler de manganez açısından zengindir. Hayvansal besinler iyi kaynak sayılmazlar.

Günlük manganez ihtiyacının ne kadar olduğu bilinmemektedir. Yetişkin erkeklerin günlük diyetinde 3-9 mg. arasında manganez bulunduğu, bunun %40 kadarının emildiği ve emilen miktarın da yeterli olduğu sanılmaktadır. Günlük manganez ihtiyacının, 0-1 yaşında 0,5-1,0 mg. , ergenlerin ve yetişkinlerin 2,5-5,0 mg. arasında olduğu tahmin edilmektedir. Günlük 3 mg. manganez ihtiyacını karşılamak için örneğin; 50 gr. yulaf ezmesi, 150 gr. balık, 150 gr. kepekli buğday ekmeği, 150 gr. kurubaklagil, 100 gr. soya fasülyesi , 1000 gr. et, sakatat veya 1000 gr. peynirle karşılanabilmektedir.

Diyette fazla kalsiyum ve fosfor, bağırsakta manganez emilimini bozar. Kana geçen manganez, plazmada özel bir globuline bağlanarak taşınır. Bu manganez- globulin bileşiğine transmanganin denir. Safra ve pankreas özsuları yoluyla az miktarda manganez dışkıyla dışarı atılır. İdrarla atım çok azdır.

Manganez kullanılan endüstri yerlerinde fazla manganez alımı solunum sistemi hastalıkları, nörolojik ve troid hormonlarında bozukluklara neden olur. Vücuda fazla manganez alınması, vücutta zehirlenmelere yol açar. Bu uzun süre madencilikle uğraşan ve manganezin kullanıldığı işlerde çalışanlarda görülür. Solunum yoluyla vücuda yavaş yavaş manganez girer ve daha çok karaciğerde birikir. Ağızdan günlük 10mg. dan çok alım güvenilir değildir.

Ders Sorumlusu:Okt. Sevgi GÖKTEPE

Aslıhan KOBAZA Tarafından eklemıstır

ON BURONUN DIGER BOLUMLERLE ILISKISI

Yazar tarih Eki 12th, 2008

Konaklama işletmeleri hizmet işletmesi olduklarından ekip çalışması yapmak zorundadırlar.Ekip halinde çalışılmayan otel işletmelerinde başarıdan söz etmek mümkün değildir.Hiçbir işletme,otel işletmesi gibi birbiri ile uyumlu çalışan,işbirliği yapmak zorunda olan,birbirine zincirleme bağlı personel kadrosunu gerektirmez.Otelcilikte tek başına başarı imkansız gibidir,ekip çalışmasıyla başarıya ulaşılır.Çünkü otelcilikte satılan ürün;insana hizmet etmek,onu memnun etmektir.
Otel sahibi hiçbir masraftan kaçınmayıp,milyarlarca lirayı harcamış,çok güzel tesis ortaya çıkarmıştır.Ancak burada hizmet verecek elemanı iyi seçememiş ise,yatırımından boşa fayda bekleyecektir.Tesisin niteliğine uygun personelin seçimi o işletmeyi göklere çıkarabileceği gibi,yanlış seçim işletmeyi yerin dibine de batırabilir.Modern otelcilikte hizmetin kalitesi birinci derecede rol oynamaktadır.
Otelcilikte bir bölümün başarısı diğerine çok bağımlıdır.Ön büro ne kadar nazik,kibar,saygılı,yardımsever olursa olsun,odaya giden misafir odanın temizliğinden memnun değilse,ön büronun çabası boşa gidecektir.
Aynı şekilde mutfaktaki aşçının büyük bir özenle hazırladığı,bozmaya kıyılamayacak kadar güzel bir tablo gibi resmedilmiş yemeğin asık suratlı bir servis elemanı tarafından misafirin kafasına vurulur gibi yüksek bir sesle masaya konulması da daha tatmadan yemeğin tadını kaçıracaktır.Bu nedenlerden dolayı otelcilikte iş birliği her bölüm için çok önemlidir.
ÖNBÜRO-YÖNETİM ARASINDAKİ İLİŞKİ
Otel yönetimi ön büro ile çok sıkı bir bağ içindedir.Tıpkı diğer bölümlerde olduğu gibi?Çünkü otel oda fiyatlarının belirlenmesi,otelin rezervasyonlarının durumu,otelin doluluk oranı ve beklenen misafirlerin bilinerek buna göre politikaların yapılması gerekmektedir.
Otel Yönetimi Ve Ön Büro Arasındaki İlişki Şu Şekildedir;
- Otel rezervasyonları ve otelin gelecek günlerdeki doluluk oranı
- Otele daha fazla misafir çekebilmek için yapılacak olan girişimler
- Otel odalarının fiyatlandırılması
- Otele gelebilecek VIP misafirlerin yönetime bildirilmesi ve ağırlanmasında memnun edici aktivitelerin düzenlenmesi
- Misafirlerin şahsi isteklerinden dolayı haberdar edilmeleri
- Ön büroya personel alımı için ortak hareket edilmesi
- Günlük satılan odaların,arızalı odaların,VIP odaların tutulduğu listelerin yönetime günlük olarak verilmesi
ÖN BÜRO-MUHASEBE İLİŞKİSİ
Muhasebe elemanı olan ön kasa bölümü ön büro da yerini almış ve ön büro personeli ile iç içe,uyumlu bir şekilde çalışmaktadır.Zira misafirler ilk önce ön büro ile karşılaşırlar,giriş kayıtları ön büro elemanlarınca yapılır.Hatta misafirler otele gelmeden evvel rezervasyon esnasında ön büro ile ilişki kurarak rezervasyonlarını yaptırırlar.Daha rezervasyon safhasında misafirlerin ödeyeceği ücret,normal,ıskontolu,acente fiyatı,ücretsiz,BB,HB,FB,özel indirimli vb tarifeler üzerinden ön büro elemanlarınca tespit edilir.
Misafirler otele geldikten sonra fatura kayıt memurları hesapları açar,ilgili misafir harcamaları ön kasada muhasebe elemanlarınca hesaplara geçilir.
ÖN BÜRO-MUHASEBE BÖLÜMÜ ARASINDAKİ İLİŞKİLER
- Ön büro günlük olarak konuk hesapları ile ilgili muhasebeye iletilir
- Kredili faturalar ile ilgili hesaplar tüm yazışma ve dokümanları ile birlikte muhasebeye gönderilir
- Günlük hasılatlar ve giderler muhasebeye günü gününe iletilir.
- Kredili hesapların tahsilatında ön büro ve muhasebe işbirliği içinde çalışmalıdır
- Döviz ve efektif alımındaki kur fiyatlarının ayarlanmasında ön büro ve muhasebe birlikte çalışır
ÖN BÜRO-KAT HİZMETLERİ İLİŞKİSİ
Bilindiği gibi otelin genel temizliği,özellikle misafir odalarının temizliği kat hizmetleri tarafından,satışı ise ön büro tarafından yapılır.Kat hizmetleri sadece odaların temizliği değil otelin bütün bölümlerinin temiz,şık ve gösterişli olmasını sağlar.
Her gün misafir odaları kat hizmetlerince temizlenir.Temizlik sırasında odalarda göze hoş görünmeyen,eski,lekeli,kırık,dökük her türlü arıza ve eksikler tespit edilir ve ön büro ve diğer ilgili birimlere bildirilir ve gerekli işlemler yapılır.Ön büro satacağı ürün olan odanın satılabilir durumda olup olmadığını kat hizmetlerinden öğrenir.Bu odalar kat hizmetleri tarafından okeylenir ve satışa hazır duruma gelir.
KAT HİZMETLERİ-ÖN BÜRO ARASINDA YAPILAN İŞLEMLER
- Kat hizmetleri odalar ile ilgili raporu günde en az iki kez ön büroya iletmelidir
- Ön büro çıkış eden odaları anında kat hizmetlerine bildirmelidir
- Ön büro her gün dolu odaları rapor halinde düzenleyip kat hizmetlerine bildirmelidir
- Kat hizmetleri raporu ile room rack arasında uyuşmazlık varsa mutabakatsızlık formu düzenlenir ve kat hizmetlerinin yeniden kontrol etmesi için gönderilir
- Konukların ilave yatak,bebek yatağı gibi istekleri anında kat hizmetlerine bildirilir
- Konuk oda değişimlerinde resepsiyon tarafından oda değişim formu düzenlenerek kat hizmetlerine gönderilir
- Konukların odasına konacak özel bir takım ikramlar için H/K ile iletişim kurulur
- Konukların çamaşır harcamaları fişinin anında ön kasaya gönderilmesi gerekir
- Ön büro forecastları H/K e gönderilir
- Gelecek grupların memorandumları H/K a gönderilir
ÖN BÜRO-YİYECEK&İÇECEK BÖLÜMÜ İLİŞKİSİ
- Grup memorandumları ve forecastlar zamanında iletilir
- Grup yemek ve kahvaltı saatleri zamanında yiyecek ve içecek bölümüne iletilmelidir
- Yiyecek ve içecek bölümü düğün,kokteyl ve seminerleri zamanında ön büroya bildirilmelidir
- Konuğun yiyecek ve içecek bölümlerinde (restaurant ve bar vb) yaptığı harcamaların fişleri zamanında ön büroya iletilmelidir
- Grup oda listeleri zamanında yiyecek ve içecek bölümüne iletilmelidir

Erzurum meslek yüksek okulu
Turizm ve Otel İşletmeciliği

Ön Büro Personelinin Genel Özellikleri

Yazar tarih Eki 12th, 2008

Otele gelen bir misafir,o otel hakkında iyi veya kötü ilk izlenimini ön büro personelinin davranışlarından edinecektir.İlk izler kolay kolay silinmez.Ön büro ve personeli otelin dışarıya aksi,kısaca otelin aynasıdır.Ön büro personelinin seçimi bu nedenle çok önemlidir.Ön büro personeli seçilirken çok titiz davranılmalı,personelde devamı »

ON BURO

Yazar tarih Eki 12th, 2008

(a) Yönetim, işletmenin beyni ise, ön büro hizmetleri tesisin kalbi durumundadır.

(b) Konuğun, işletmenin girişinde karşılanması, tesise kayıt ve kabulü, odasına çıkarılması, tesis ve çevre ile ilgili tüm istek ve dileklerinin karşılanması, arzu ettiği konularda bilgi verme, haberleşme ihtiyaçlarının karşılanması, harcamalarının kayıt edilmesi, bagajlarının kayıt edilmesi ve taşınması, konuk tesisi terk ederken hesabının kesilmesi ve yolcu edilmesi vb. hizmetlerinin tümü ön büronun görevleri arasındadır.

(c) Konuk, işletmeye geldiğinde ilk önce ön büro personeli ile karşılaşır. İlk izlenimi onlardan edinir. Tesiste kaldığı sürece de en fazla ön büro personeli ile muhatap olur. Ayrılırken yine ön büro personeli onu yolcu edecektir. Bu vasfıyla ön büro personeli, tesis personelinin sahnedeki, konukların gözü önündeki bölümüdür. Diğer birimlerdeki personel ise sahne gerisindedir. Bu nedenle ön büro personelinin diğer bütün birimlerdeki personeli, konuğun nabzını elinde tutarak yönlendirmesi uygun bir davranış olacaktır. Bu yönlendirme (işbirliği, koordinasyon) ne ölçüde başarılı olursa konuk tesisten ve tesisteki hizmetlerden o derece memnun olacak, aksine bir durumda konuk kaybetmesine neden olacaktır.

(ç) Konuk, ilk izlenimi işletmeye girişinde edineceğinden, ilk karşılandığı yer olan giriş kapısı, lobby ve resepsiyonun iyi bir izlenim yaratmasına özen gösterilmelidir. Personelin hizmete hazır ve güler yüzlü olmaları, konuğu bekletmeden, iyi bir ev sahibi gibi onu kısa zamanda odasına çıkartmaları ne kadar önemli ise; kayıt-kabul esnasında dinlenebileceği rahat koltuklarla dinlendirici ve rahatlatıcı renklerle dekore edilmiş bir lobby ve görkemli bir resepsiyon bankosu; temiz ve düzgün kıyafetler içindeki personel de konuğun güven duygusunu arttırıcı rol oynayacaktır.

(2) Ön büronun yeri:

Ön büronun fiziki yeri ise, tesisin giriş kapısına ve asansöre tamamen hâkim bir konumda olmalıdır. Bir banko ile salondan ayrılmış, bu bankonun arkasında görevlilerin rahatça hareket edebileceği ve gerekli teçhizatın bulunacağı bir alan bulunmalıdır. Bu alanın arkasında ??Arka Ofis?? çalışmalarının yapılabileceği bürolar yer almalıdır. Ön büronun temel bölümleri olan resepsiyon, danışma ve ön kasa? nın bu bankoda yerleşimi ise genellikle şu şekildedir. Kapıya yakın kısımda danışma, ortada resepsiyon ve asansöre (veya merdivenlere) yakın kısımda ön kasa yer almalıdır.

(3) Ön büronun başlıca görevleri:

(a) Konaklama tesislerinde ön büronun üstlendiği görevler hiçbir zaman tam olarak açıklanamaz. Çünkü otele gelen her kişinin özelliğine göre hizmet sunma sınırı sonsuzdur.

(b) Buna rağmen ön büronun başlıca görevlerini ana hatları ile özetlemek mümkündür.

(c) Konukların konaklama taleplerini karşılamak üzere gerekli ortamı hazırlamak.

(ç) Konuklara ait gerekli tüm formların eksiksiz doldurulması ile verilecek hizmetlerin takibini, konuk hesaplarının düzenli tutulmasını ve ödenmesini sağlamak.

(d) Odalarla ilgili her türlü bilgiyi eksiksiz ve zamanında elde etmek, bu konu ile ilgili gerekli bilgileri yönetime ulaştırmak.

(e) Tesis ve çevre ile ilgili konukların ihtiyacı olan her türlü bilgiyi konuklara verebilmek.

(f) Konuk sorunlarıyla ilgilenmek, çözmek ve konuğun memnuniyetini sağlamak için tesisin diğer bölümleri ve tesis yönetimi ile işbirliği sağlamak.

(g) Konuğun iyi izlenimlerle tesisten ayrılmasını sağlamak.

(4) Ön büroda görevli personel ve görevleri:

(a) Ön büro müdürü (Front office manager):

İşletmenin ön büro hizmetlerinden sorumludur. Resepsiyon, muhasebe ve danışma (konsiyerj, koncerge) hizmetlerinde çalışan personelin faaliyetlerini sevk ve idare eder. Görevleri şunlardır:

(I) Emrindeki personelin etkin ve verimli çalışmasına nezaret etmek.

(II) Personel arasında işbölümü yapmak, personelin çalışma nöbetlerini (şiftlerini) düzenlemek.

(III) Bölümü ile ilgili ileriye dönük plan ve programlar yapmak ve tesis yönetimine konu ile ilgili tekliflerde bulunmak.

(IV) Tesisin doluluk oranını arttırmak için politikalar saptamak ve bunların etkin olarak uygulanmasını sağlamak.

(V) Tesise gelen konukların istek ve dileklerini, onları memnun edecek tarzda yerine getirmek için gayret sarf etmek.

(VI) Çok önemli (VIP) konuklara (Very Important Person ? Çok Önemli Kişi) özel dikkat göstererek, tesisin saygınlığını artırmaya çalışmak.

(VII) Otelin boş ve dolu odaları hakkında ve doluluğun arttığı zamanlar konusunda istatistikî bilgileri toplamak bunları inceleyerek değerlendirmek suretiyle, sonuçlar çıkartmak.

(VIII) Yenilik ve gelişmeleri sürekli takip ederek hem kendini hem de personeli geliştirecek önlemleri almak, personelini eğiterek onların daha iyi bir hizmet vermelerini sağlamak.

(IX) Diğer departmanlarla iyi bir işbirliği ve koordinasyon sağlayarak, işlerin aksamadan ve konukları memnun edecek tarzda yürümesine katkıda bulunmak.

(b) Resepsiyon şefi (Chief of reception):

Resepsiyondaki faaliyetleri ve çalışmaları yöneten kişidir. Aynı zamanda ön büro müdürünün yardımcısıdır. Görevlerini şöyle sıralamak mümkündür.
(I) İşletmeyeyeni gelen ve ayrılan konuklarla ilgilenmek.

(II) Bölümünde çalışan personele görev bölümü yapmak ve görevlerini uygun yapmalarını sağlamak.

(III) Her günkü rezervasyonları gözden geçirerek, konuk isteklerine uygun oda verilip verilmediğini kontrol etmek.

(IV) Her günkü House-Keeper raporu ile resepsiyondaki kayıtları karşılaştırarak farklılık bulunup bulunmadığını tespit etmek.

(V) Gelen ve giden konuk listesini (Arrival List – Departure List) kontrol ederek doğru tutulmalarını sağlamak.

(VI) Konuk hesap kartlarının (folio) doğru tutulup tutulmadıklarını kontrol etmek.

(VII) Otelin diğer bölümlerindeki etkinlikleri (toplantı, seminer, düğün, davet, kokteyl v.b.) öğrenerek isteyen konuklara bilgi vermek.

(VIII) Ön büro müdürü bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek.

(c) Oda satış memuru ? Resepsiyonist (Room Clerk):

Görevleri:

(I) Konukları nezaketle karşılayarak oda isteklerine cevap vermek.

(II) Rezervasyon yaptırmış konuklara, rezervasyon esnasındaki vaatlere ve konuk isteklerine uygun oda satışı yapmak.

(III) Konuğa satılan odaları (Check-in) ve boşalan odaları (Check-out) kat personeline bildirmek.

(IV) Konuklara gelen her türlü posta ve mesajı zamanında konuklara iletmek.

(V) Tesise giriş yapan konuklara konaklama belgesini (Registration card) tam ve doğru olarak doldurmak.

(VI) Bu konuklar için hesap kartı (folio) açılmasını sağlayarak, isimlerini gelen konuk listesi (Arrival List)? ne kaydetmek.

(VII) Oda değişimi (Room Change) varsa, oda değişimi fişi düzenleyerek, ön kasiyer, santral, oda servisi ve kat hizmetlerine bildirmek.

(ç) Rezervasyon Memuru (Reservation Clerk):

Görevleri:

(I) İşletmeyegelen rezervasyon taleplerini eksiksiz kayıt etmek ve cevaplandırılması gerekenlerle ilgili işlemleri yapmak.

(II) Rezervasyonlarla ilgili formları, slipleri, çizelgeleri düzenlemek.

(III) Rezervasyonlarla ilgili kayıt ve belgeleri usulüne uygun düzenlemek.

(IV) Günlük, haftalık, aylık ve mevsimlik tahminleri geçmiş yıllardaki istatistiklere ve kendi deneyimlerine göre yaparak rezervasyon taleplerine cevap vermek.

(d) Fatura kayıt memuru (Folio Typist):

Görevleri:

(I) Konaklama belgelerindeki bilgilere göre, her konuk için bir fatura kayıt (folio) açmak.

(II) Gelen konukları (Check-in) ve giden konukları (Check-out) ilgili listelere işlemek.

(III) Bilgisayar kullanılmayan işletmelerde, konuk harcamalarını konuk harcama kartına (folio) işlemek ve hesabı, her an tahsile hazır halde tutmak. Devamlı ve uzun süre kalan konukların hesaplarını, belli aralıklarla tahsil etmek.

(e) Posta ve Danışma Memuru (Mail and Information Clerk):

Görevleri:

(I) Danışma tablosunu (Information rack) düzgün bir şekilde tutmak. Konuk hakkında ayrıntılı bilgi veren slipleri, soyadına göre alfabetik olarak doğru bir şekilde tabloya koymak.

(II) Kendisinden bilgi isteyen konuklara, ayrıntılı ve tatminkâr cevap vermek.

(III) Konuklara oda anahtarlarını doğru bir şekilde vermek.

Ders Ögretmeni
Sevgi GÖKTEPE  Erzurum MYO Turizm Ve Otelcilik bölümü

YAZI

Aslıhan KOBAZA  taqrafından eklenmistir.

OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARIN ENERJİ VE BESİN ÖĞESİ İHTİYACININ KARŞILANMASI

Yazar tarih Eki 11th, 2008

Bu çağ 1-5 yaş arasını kapsamaktadır. Daha öncede belirtildiği gibi bir yaşına gelen bir çocuk her türlü besine alıştırılmış olmakta ve aile ile birlikte sofraya oturmaktadır. Bu yaştaki çocukların günlük enerji ve besin öğeleri ihtiyacı çocuğun yaşına göre değişmekle birlikte aşağıdaki besin grupları ile karşılanmalıdır.

Bu dönemde en önemli nokta çocuğun iyi bir yemek yeme alışkanlığını kazanmış olmasıdır. Çocuk ilk duygusal bağlarını kendisini besleyenle kurmaktadır. Bu bakımdan çocukların yemek yeme alışkanlığını kazanmasında ailedeki büyüklerin özellikle de annenin tutumunun çok önemli bir yeri bulunmaktadır.

Örnek Mönü Listesi:
Sabah
1 Bardak süt
1 Adet yumurta
1- 2 Dilim ekmek
1 Adet domates veya portakal

Öğle
1/2 (2/3) Porsiyon et veya kuru baklagil yemeği
1/2 (1/3) Porsiyon pilav-makarna
Yoğurt veya ayran
Salata
1 dilim ekmek

Akşam
1/2 (2/3) Porsiyon etli sebze yemeği
1/2 (1/3) Porsiyon yoğurtlu pilav-makarna
1 Adet meyve
1 Dilim ekmek

Bu dönemde beslenmede en önemli sorunlar çocukların yanlış beslenme alışkanlığı kazanmalarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum öncelikle. malnütrisyon dediğimiz yetersiz ve dengesiz beslenmeye yol açmaktadır. Anneler çocuklarının günlük besin ihtiyaçlarını bilmediklerinden ve beslenmeyi karın doyurma olarak düşündüklerinden çocuğu genellikle tek tip besinlerle beslemekte veya besin değeri düşük olanları vererek ihtiyacını karşılayamamasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda çocuğun büyüme ve gelişmesi, yavaşlamakta ve durmaktadır ve hatta kazandığı ağırlığı bile kaybedebilmektedir. Bu yaşlardaki yetersiz ve dengesiz beslenme durumunda fiziksel gelişimin yanı sıra zeka gelişimi ve öğrenme yeteneklerinin de olumsuz yönde etkilendiği görülmektedir. Daha sonraki yaşlarda çocukların fiziksel gelişimleri beslenme durumlarının iyileştirilmesi ile bir dereceye kadar düzelebildiği halde mental gelişimlerindeki bozukluğun yeterli ve dengeli beslenen çocukların düzeyine erişemediği görülmekte ve bu durum okul çağında kendisini göstermektedir. Bilindiği gibi çocuklarda beyin gelişiminin 1/3′ü anne karnında olmakta, geriye kalan gelişim doğumdan sonra devam etmekte ve 5 yaşına kadar tamamlanmaktadır. Beyin hücreleri yapıldıktan sonra yenilenmediği için gelişme döneminde yeterli besin sağlanamazsa meydana gelen bozukluk hayat boyu devam etmektedir.

Bu yaş grubu çocuklarda görülen diğer sorunlar da yemek yemeye bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. 0-1 yaş devresinde çocuğa ek besinlerin zamanında verilmemesi ondan sonraki yaşlarda süt kıvamında olmayan pütürlü besinleri almasını güçleştirmektedir.

Ailenin kendi çocuğunu başka çocuklarla karşılaştırarak onlara ihtiyacından fazla besin vermesi ya şişmanlık sorununun ortaya çıkmasına veya çocuğun besinlere isteksizlik duymasına ve yemek istememesine yol açmaktadır.

Ailelerin çocuk beslenmesi ve besinler konusundaki yanlış batıl inançları ve sosyal adetleri çocuğun yetersiz ve dengesiz beslenmesinin ve bazı besinlere alışamamasının bir diğer nedeni olmaktadır.

0-1 yaş döneminde çocuğa sürekli aynı tattaki besinlerin verilmesi ileride hep aynı tür besinleri yemek istemesine ve yemek seçmesine neden olmaktadır. Genellikle yemek saatlerinde aile fertleri arasında yaratılan kötü ortam çocuğun bu saatleri korku ile beklemesi, iştahının azalmasına neden olabilmektedir. Çocuğa yemek aralarında şekerlemeler, pasta, bisküvi ve kurabiye verilmesi çocuğun esas öğünlerdeki besinleri almasını engellemekte ayrıca bu besinler diş çürümelerine de neden olmaktadır.

Çocuğun iyi davranışlarda bulunduğu zamanlarda dondurma, şeker, çikolata ve benzerleri ile ödüllendirilmesi bazı besinlerin beslenme değerleriyle zıt değer kazanmasına yol açmaktadır.

Bütün bu durumları göz önüne alarak çocuğa iyi bir yemek yeme alışkanlığının verilebilmesi için ailelere şu hususlara dikkat etmeleri önerilmektedir:

1. Çocuk rahat ve dinlenmiş olarak sofraya oturtulmalı (böylece yemek yerken yorulmaz)
2. Çocuğun kullanacağı kaşık ve çatal çocuğun eline ve ağzına uygun büyüklükte olmalı, oturuş yüksekliği masaya göre ayarlanmalı
3. Yemeğini kendisinin yemesi beklenmeli, yemek yerken yetişkinler kadar becerikli olması beklenmemeli, üstüne ve etrafına dökmesini önlemek için koruyucu önlük ve örtü kullanılmalı
4. Yemek zamanında neşeli ve mutlu bir atmosfer yaratarak, bu saatlerin çocuğu mutlu yapan saatler olması sağlanmalı
5. Yemeklerdeki porsiyon miktarları küçük olmalı ve çocuğun ihtiyacı olduğunda yardım edilmeli
6. Çocuğun yemek seçmesini önlemek için 0-1 yaş döneminde değişik tattaki ek besinlere alıştırmalı
7. Genelde alması gereken ek besinler üç öğünde verilmeli, gerekirse ikindi de meyve ve meyve suyu, yatarken de süt içirilmeli (yemek aralarında şekerlemeler, kola, pasta, bisküvi ve kurabiye verilmesi yanlıştır).
8. Eğer ailenin yeterli ve dengeli bir beslenme düzeni varsa çocuk için özel yemek hazırlamak gerekmemektedir. Yalnız çocuğun dişleri tamamlanmadığı için çiğnemesi güç yiyeceklerin yumuşak bir duruma getirilmesi gerekir. Ayrıca yemeklere ilaveten çocuğa biraz süt, muhallebi veya yoğurt verilmelidir.

seref kapan

OKUL ÇOCUĞUNDA BESLENMENİN ÖNEMİ

Yazar tarih Eki 11th, 2008

Okul çağı; 6-11 yaş grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ, büyüme ve gelişmenin hızlı olduğu, yaşam boyu sürebilecek davranışların büyük ölçüde oluştuğu bir dönemdir. En hızlı büyüme kızlarda 10-12 yaşta, erkeklerde ise yaklaşık 11-14 yaşında başlar. Kızlarda vücut ağırlığı ve boy uzunluğunda artış menarştan (ilk adet kanaması) bir yıl öncedir. Vücut ağırlığındaki artış yaklaşık 20 yaşına kadar devam eder. Boy uzunluğunda artış ise kızlarda 17 yaştan sonra genellikle durur; fakat erkeklerde yavaş da olsa devam eder.

Büyüme süreci önemli miktarda enerji ve yeni dokuların yapımı için daha fazla miktarda protein, mineralleri ve vitaminleri gerektirir. Tüm enerji ve besin öğelerinin yeterli ve dengeli karşılanabilmesi için 6-11 yaş grubu çocukların tüketmeleri gereken besinlerin iyi kaliteli ve yeterli miktarlarda olması önem taşır. devamı »

« Önceki - Sonraki »